Yeni bir renk hayal etmek
Yeni bir renk hayal etmek. Ah şu renkler, nede güzeller! Kimi zaman içinizin kıpır kıpır olması için tek başlarına yeterli bir sebep teşkil ederler. En güzel manzaraların, dünyaca ünlü tabloların, göz kamaştırıcı kıyafetlerin ve gördüğümüz her şeyin dış güzelliklerinin temelinde yatan büyük bir sırdırlar. Bazı nesneler üzerinde farklı anlamlar ifade ederler. Kırmızı gül, yeşil mendil gibi…
Peki, bu sırlı kavramdan kaç tane vardır? Yüz, bin, on bin, yoksa sınırsız mı? Eğer sayıları fazlaysa bizim isimlendirdiklerimiz neden bu kadar az? Ya da bu soruyu daha farklı şekillerde soralım: Bizim gördüklerimizin dışında renkler var mıdır? Varsa onları neden göremeyiz? Ya da aklımızda neden tasarlayamayız? Neden yeni bir renk düşünemeyiz? Gelin cevapları birlikte irdeleyelim.
Kaç Renk Vardır?
Yaşadığımız bu evrende soyut ve somut kavramları sınırlandırmak gerçekten zordur. Çünkü şartlar ve durumlar sonsuz olasılıklar biçiminde değişmektedir. Mesela soyut bir kavram olan sayıların sonu neresidir, desem vereceğiniz cevap nettir: Sonsuz. Çünkü sizde bilirsiniz ki mantık ilkeleri doğrultusunda rakamların bir araya gelmesi ile sınırsız sayıda sıralama ve yine sınır koyamayacağımız miktarda kullanılabilecek basamak sayısı sayesinde sonsuz kadar sayı elde edilebilir. İşte bu mantık somut dünyada da işlemektedir. Zira önceki genel kültür bilgileriniz doğrultusunda sizde hatırlayabilirsiniz ki çoğu renk, diğer renklerin farklı tonlarının bir araya gelmesi ile ortaya çıkar.
Bundan mütevellit bütün tonları birbirinden ayırabilecek derinlikte gözlerimiz veya bunun için tasarlanmış programlarımız olmasa da bu mantığın geçerliliğini bildiğimiz için renk tonlarının sonsuza kadar derinleşebileceğini ve kendi aralarında sonsuz kombinasyon oluşturabileceğini anlayabiliriz. Yani kısaca söylemek gerekirse renkler sonsuzdur. Bizim göremememiz veya somut bir şekilde tespit edemememiz pek çok var olan gerçeği değiştirmediği gibi bu gerçeği de değiştirmez.
Neden Bütün Renkleri Göremeyiz?
Yeni bir renk hayal etmek? Bütün renkleri neden göremediğimizi anlamak için öncelikle farkında olduğumuz renkleri görmemizi sağlayan sisteme bir bakalım. Gözlerimizde bulunup renk algımızı şekillendiren sisteme fotoreseptör diyoruz. Bu sistem gelen ışığı elektrik sinyallerine dönüştüren harikulade bir birimdir. Sahip olduğumuz her bir fotoreseptör bir renk kolonisini görmemizi sağlıyor. Ve bir insanda toplamda 3 tane fotoreseptör bulunmakta. Gözlerinize eklediğiniz her bir fotoreseptör size onlarca rengi görmeyi sağlayacak bir algıyı açacaktır.
Canlılar arasında bilinen fotoreseptör rekortmeni ise Peygamberdevesi Karidesi olarak bilinen bir tür canlıdır. Bu canlılar 16 adet fotoreseptöre sahiptir. Ve bizden çok daha üstün bir renk algısına vakıftırlar. Mesela bizim kızıl ötesi ve mor ötesi olarak adlandırdığımız ve göremediğimiz renkleri onlar rahatlıkla görebilmektedir.
İşin özü, her konuda bizi frenleyen sınırlı algımız sahip olduğumuz fotoreseptör sayısı ile de renk algımızı sınırlamaktadır.
Neden Yeni Bir Renk Düşünemeyiz?
Sizde, “neden yeni bir renk düşünemeyiz?” sorusunu kendinize soranlardansanız yaratıcı bir beyine sahip olduğunuz söylemek mümkün. Aslında sorunun cevabı yine bu soruyu soran beyniniz ile alakalı. Çünkü beyninizin çalışma prensibi buna engel olmaktadır.
Beyniniz bütün somutlaştırmaları gördüğü şeyler üzerinden yapmaktadır. Görmediği bir şeyin fikirsel zeminini ve soyut mantığını kendi kendine kursa dahi o şeyi somutlaştırdığı zaman gördüğü şeylerin şekil ve özelliklerini kullanmaktadır. Mesela bir peri hayal ettiğiniz zaman genel olarak zarif bir kadın düşünür ve ona kanatlar eklersiniz. Bu sizin yeni bir varlık tasarladığınız anlamına gelmez. Sadece önceden gözlemlediğiniz iki varlığı ( kadın ve kanat) birbiri ile sentezlemiş olursunuz. İşte yeni bir renkte böyledir.
Tasarlamak istediğiniz bu yeni renge bir isim koysanız, ötekilerden farklı olduğunu düşünseniz ve var olanlardan mesela mora yakın bir görünüme sahip olduğunu hayal etseniz dahi, hayalinizde kuracağınız şey en fazla zaten şahit olduğunuz morun birkaç farklı tonundan başkası olmaz.
Özetle renklerin sınırı yoktur. Sınırlı olan algımızdır. Ve ancak algımızı aşarak bu sınırın ötesine geçebiliriz. Hali hazırda gelişen teknoloji ile mor ötesi ve kızıl ötesi ışınların frekanslarını yakalamakta ve bu frekanslarda çeşitli işlemler yapmaktayız. Kim bilir belki bir gün gözümüzü o “ötesi” dediğimiz renklere açabileceğimiz daha gelişmiş sistemlerimiz olur.
Tuzla Gazetesi
Yorumlar kapalı.