Arap israil Savaşları ve Filistin Sorunu
Arap israil Savaşları ve Filistin Sorunu; Yirminci yüzyıl siyasi tarihi değerlendirildiğinde kuşkusuz en önemli olayların başında, yüzyılın ortalarında kurulmuş olan İsrail Devleri ve Filistin sorunu gelmektedir. İsrail ulus devletinin ortadoğu coğrafyasında 1948 yılında resmi olarak kurulması ile bölge ülkeleri arasında çatışmalar başlamış ve yüzyıl boyunca zaman zaman devam etmiştir.
İsrail kuruluşunun hemen ardından Türkiye’de dahil olmak üzere pek çok ülke tarafından hemen tanınmıştır. Ardından Kudüs bölgesinin üç ilahi din tarafından da kutsal bir mekân kabul edilmesi sebebiyle savaşlar kaçınılmaz olmuştur. Yahudiler, Kudüs şehrinin kendilerine söz verilen vaadedilmiş topraklar olduğuna ve yahudilerin bu bölgeye dönmek zorunda olduğuna inanılar. Müslüman için Kudüs ilk kıble ve Hz. Muhammed’in miraca çıktığı şehirdir ve içerisinde Kubbet-ü Sahra ve Mescid-i Aksa’yı barındırması sebebi ile önemlidir. Hristiyanlar açısında Yahudilerin bölgeye dönüşü Hz. İsa’nın ikinci kez yeryüzüne gelmesinin habercisi olacaktır.
1948 Arap – İsrail Savaşı
1948 yılında İsrail’in resmen kurulması ile bölgenin Arap devletleri arasında huzursuzluk başlamış ve ilk Arap – İsrail Savaşı bu tarihte gerçekleşmiştir. Bu savaş 1948 ve 1949 yılları arasında bir yıl sürmüş olup Araplar açısında amacı Filistin’i kurtarmaktı. Savaşın ilk aylarında Araplar İsrail’e karşı nispi bir üstünlük elde etmiş olsa da Sovyetler Birliği gibi İsrail’e destek çıkan ülkelerin olması nedeniyle iki taraf arasında bir geçici ateşkes imzalanmış ve nihai olmayan sınırlar belirlenmişti. Bu ateşkes sonucunda Filistin toprakları savaşın tarafları olan Ürdün, Mısır ve İsrail arasında paylaştırılmıştır. Batı Şeria bölgesi Ürdün’e, Gazze bölgesi ile Mısır ve İsrail’e bölünecek şekilde sınırlar oluşturulmuştur. Bu paylaşım nedeniyle binlerce Filistinli göç etmek durumunda kalmış ve binlercesi bu paylaşan ülkelerin yönetimi altına girmek durumunda kalmıştır.
İsrail tarafı bu durumu bir sorun olarak görmemekte ve bu binlerce insanın kendi iradeler ile göç ettiğini savunarak durumu görmezden gelmeyi tercih etmektedir. Mülteciler Ürdün dışındaki ülkelerden vatandaşlık alamamış, büyük bir çoğunluğu hayatını mülteci kamplarında devam ettirmiş ve siyasi faaliyetleri hep yakından kontrol edilmiştir. Bu savaşın ardından ikinci savaşa kadar olan sürede Mısır’da Nasır iktidarı kurulmuştur. Bu iktidarın Arap milliyetçisi olma özelliği ve batı karşıtı tutumu İsrail ile ikinci bir savaş neticesinde intikam almış olma düşüncelerini pekiştirmiştir. Ayrıca bu batı karşıtlığından memnun kalan Sovyetler Birliği coğrafyaya müdahil olma fırsatını yakalamıştır. Sovyetler Birliği bölgeye yerleşme umudu ile ikinci Arap – İsrail savaşında Arapların safında yer almış ve böylece bölgeye SSCB – Araplar ve İsrail – ABD olmak üzere klasik bir soğuk savaş kamplaşması ortaya çıkmıştır.
1967 Arap – İsrail Savaşı
Altı Gün Savaşları olarak da bilinen ikinci Arap – İsrail savaşı 1967 yılında patlak vermiştir. Bu savaşı ortaya çıkaran başlıca nedenler Suriye’de Baas partisinin iktidara gelmesi ve bu partinin Filistin gerilla faaliyetlerine destek vermesi, Mısır ve Suriye’nin ortak savunma anlaşmaları imzalaması ve İsrail’in kendisini bu iki ülke tarafından çevrelenmiş hissetmesi gibi nedenler sayılabilmektedir. Mısır ilk olarak Sina bölgesine girmiş ve İsrail ile 1948 sınırı olan tampon bölgeyi aradan kaldırmıştır. Bu gelişme İsrail tarafından “Casus Belli” (savaş nedeni) olarak sayılmıştır. Savaş sırasında İsrail Arap ülkelerine ardı ardına hava saldırıları düzenlemiştir. Ağırlıklı olarak havadan süren savaş neticesinde İsrail büyük bir galibiyet kazanmış, Suriye’den Golan Tepeleri’ni, Mısır’dan Sina Yarımadası’nı ve Filistin’in tüm topraklarının kontrolünü ele geçirmiştir.
Savaş sonucunda Kudüs’ün kontrolünün tamamen İsrail’in eline geçmesi uluslararası alanda tüm müslüman ülkeler tarafından üzüntü ile karşılanmış ve büyük bir tepki gösterilmiştir. Savaş sonucunda Birleşmiş Milletler’den bir savaşa yönelik bir karar çıkmıştır. Bu karara göre devletler güvenli sınırları içinde kalmalı ve İsrail işgal ettiği topraklardan çekilmeliydi. Bu karara Mısır, İsrail ve Ürdün uymuş ancak Suriye tanımadığını ilan etmiştir. Karar ayrıca Filistinli insanlardan sadece göç sorunu olarak bahsetmekteydi. Bu nedenle Filistin halkı, kendilerinin sadece mülteci değil devlet kurma hakkı olan bir millet olduğunu savunmuş ve karara itiraz etmişlerdir. Bu tarihten sonra Filistinliler kendi mücadelelerini Arap ülkelerinin sırtında almış ve üstlenmişlerdir. Yine bu tarihten sonra Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yeni bir aktör olarak iki kampın mücadele sahnesinde kendisine bir yer edinmiştir. Yaser Arafat’ın Filistin Kurtuluş Örgütü’nün liderliğini üstlenmesi ile FKÖ Arap ülkelerinden farklı politik tutumlar almaya başlamıştır.
1973 Arap – İsrail Savaşı
Mısır’da Nasır’ın vefatı üzerine iktidarı devralan Enver Sedat, başlangıçta İsrail barış antlaşası imzalama ve böylece İsrail’in Sina bölgesinden çekilmesini istemekteydi. Bu politikanın amacı Süveyş Kanalı’nı yeniden aktive ederek ülkenin darboğaza giren ekonomisini düzeltmekti. Ancak daha sonra İsrail barışa yanaşmayınca Enver Sedat, İsrail’e saldırmak istemiştir. Bu saldırının amacı Amerika Birleşik Devletleri’ni arabulucu olarak devreye sokmak ve neticesinde tekrar bir barış anlaşması sağlamaktı. 6 Ekim 1973 tarihinde İsrail milli bir bayramını kutlar iken, Suriye ve Mısır iki farklı cepheden İsrail’e saldırmış ve bu yüzden savaşın diğer bir adı “Yom Kippur Savaşı” olarak bilinmektedir. Bu savaş sırasında Suriye Golan Tepeleri’ni ve Mısır Süveyş Kanalı’nı geçmeyi başarmış fakat Enver Sedat’ın öngördüğü gibi ABD araya girmiştir.
1974 yılında yürütülen mekik diplomasisi sonucunda Mısır, Suriye ve İsrail arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre İsrail işgal ettiği toprakların bir kısmından çekilmeyi kabul etmiştir. Anlaşma sonucunda ABD’nin Filistinli örgütleri devre dışında bırakarak bu ülkenin topraklarını Ürdün’e vermek istemesi üzerine çeşitli Arap ülkeleri ve FKÖ bu duruma tepki göstermiştir. Bu savaş neticesinde Arap ülkeleri ilk kez batı ülkelerine karşı bir petrol ambargosu uygulamış ve bütün dünyada kendisini gösteren bir petrol krizi meydana gelmiştir. Ayrıca savaş sonucunda uzun süredir Arap milliyetçisi politikalar gütmekte olan Mısır ABD kampına yönelmeye başlamıştır. Daha sonra 1978 yılında Mısır ve İsrail çift taraflı barışı sağlamak üzere “Camp David Antlaşması” olarak bilinen antlaşmayı sağlamıştır.
Lübnan’ın İsrail Tarafından İşgali
1970 yılında çıkan Ürdün iç savaşı neticesinde örgütünü Lübnan’a taşıyan FKÖ bu ülkede iç karışıklıklara ve sınırdan İsrail’e saldırılar yapılmasına sebep olmuştur. Bunun sonucunda 1975 yılında Lübnan’da iç savaş çıkmıştır. Bu savaşta Lübnan içindeki FKÖ karşıtı Hristiyan gruplar İsrail’in desteğini almıştır. Savaşın neticesinde FKÖ Lübnan çıkarılmış ve örgüt Tunus’a taşınmış böylece sınırdan İsrail’e saldırma kapasitesini yitirmiştir. Tunus’a taşınan örgüt gittikçe zayıflamış ve bu durum 1987 yılında yapılan intifadaya sebep olmuştur. Bu durum 1993 yılında İsrail ve FKÖ arasında yapılacak olan Osla görüşmelerine kadar devam etmiştir. İsrail’in Lübnan’ı işgali İran üzerinde de bir rahatsızlığa yol açmış ve İran Suriye’de bulunan Bekaa vadisine Lübnanlı şii milis güçleri göndererek burada eğitilmelerini sağlamıştır. Eğitilen bu örgüt daha sonra Hizbullah’ın ortaya çıkmasına neden olmuş ve ona temel oluşturmuşlar.
Yirminci yüzyılın ortalarında beri devam etmekte olan Arap – İsrail savaşları bölgede yol açtığı yıkıcı savaşlar nedeniyle oldukça önem arz etmektedir. Günümüzde bölgede aktif bir savaş söz konusu olmasa da tam bir barış halinden söz etmek de doğru olmayacaktır. Ayrıca bölgedeki gruplar ve birbirleri ile olan ilişkileri analiz edildiğinde kalıcı bir barış hali yakın bir gelecekte mümkün görünmemektedir.
İsrail ve Filistin Sorunu: Tarihi ve Günümüzdeki Durum
İsrail ve Filistin arasındaki çatışma, uzun tarihi geçmişiyle dünya gündeminin önde gelen konularından biri olmuştur. Tarihi, toprak ve dini farklılıkların derin ve karmaşık dokusu, bu iki halk arasında köklü ve karmaşık bir ilişki ağı oluşturmuştur. Bu yazıda, İsrail ve Filistin sorununun temel dinamiklerini ve günümüzdeki durumunu ele alacağız.
Tarihi Perspektif
İsrail ve Filistin arasındaki çatışma, 20. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Bölgede uzun yıllardır süregelen tarihî ve dini anlaşmazlıklar, bu iki halk arasında çatışmalara ve savaşlara yol açmıştır. Filistin toprakları, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz mandası altında yönetimde kalmıştır. Bu dönemde Yahudi göçü ve yerleşimi, Filistin toprakları üzerinde gerilimleri artırmıştır.
Filistin ve İsrail Arasındaki Güncel Durum
Günümüzde, İsrail ve Filistin arasındaki çatışma hala devam etmektedir. İki taraf arasında barış müzakereleri sık sık başlamış ve çeşitli uluslararası çabalara rağmen kalıcı bir çözüm sağlanamamıştır. Gerek Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki toprak anlaşmazlıkları, gerekse Kudüs’ün statüsü gibi hassas konular, taraflar arasındaki gerginliği artırmaktadır.
Çatışmanın Nedenleri ve Derinleşen Sorunlar
İsrail ve Filistin arasındaki çatışmanın kökenlerini anlamak, derinleşen sorunların altında yatan temel nedenleri irdelemek büyük önem taşır. Her iki tarafın tarihi hak iddiaları, toprak anlaşmazlıkları ve yerleşim politikaları, çatışmanın temel sebepleri arasında gösterilebilir. Ayrıca, dini ve kültürel farklılıklar, uluslararası ilişkilerdeki etkileşimler ve bölgesel dinamikler, çatışmanın derinleşmesinde etkili olmuştur.
Uluslararası Toplumun Rolü ve Çözüm Arayışları
Uluslararası toplum, İsrail ve Filistin arasındaki çatışmanın çözümü için önemli bir rol oynamaktadır. Birçok ülke, BM ve diğer uluslararası kuruluşlar aracılığıyla çözüm arayışlarına destek vermiş, barış sürecine katkıda bulunmaya çalışmıştır. Ancak, taraflar arasındaki güvenin sağlanması ve uzlaşma noktalarının bulunması hâlâ zorlu bir süreçtir.
İleride Atılabilecek Adımlar
İsrail ve Filistin arasındaki çatışmanın çözümü için adımlar atılmaya devam etmelidir. Taraflar arasında diyalog ve işbirliğinin güçlendirilmesi, barış sürecine ivme kazandırabilir. Ayrıca, toprak anlaşmazlıklarının çözümü ve insani yardımların artırılması da önemli adımlar arasında yer almaktadır.
İsrail ve Filistin sorunu, tarihi ve günümüzdeki derinlikli dinamikleriyle karmaşık bir yapıya sahiptir. Barış ve istikrarın sağlanması için taraflar arasında yapıcı adımların atılması, uluslararası toplumun desteği ve çözüm odaklı politikaların benimsenmesi büyük önem taşımaktadır. Sürdürülebilir bir çözüm için her iki tarafın da diyalog ve uzlaşma yolunda ilerlemesi hayati bir öneme sahiptir.
Yorumlar kapalı.